The Godfather
Hoşgeldin! Sana reddedemeyeceğin bir teklif sunuyorum. Sitemize üye olup İtalyan Mafyası'nın ve derin devletin gizemini tatmaya ne dersin?
The Godfather
Hoşgeldin! Sana reddedemeyeceğin bir teklif sunuyorum. Sitemize üye olup İtalyan Mafyası'nın ve derin devletin gizemini tatmaya ne dersin?
The Godfather
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

The Godfather

Size Reddedemeyeceğiniz Bir Teklifimiz Var.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Thomas Giacana

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Thomas Giancana
Caporegime
Caporegime
Thomas Giancana


Rp Puanı : 90
Mesaj Sayısı : 3

Thomas Giacana Empty
MesajKonu: Thomas Giacana   Thomas Giacana Icon_minitimePtsi Ocak 23, 2012 6:21 pm

Haydarpaşa kirlenmiş, bir kibrit çakmak lazımdı. Eski tarihine saygıdan ötürü. Daha fazla kirlenmeden ölüp gitmeli kırmızı konak gibi. Peki ya İstanbul beyefendileri? Bıraktığımız yerde değiller. Komadalar mı? Modern ihtiyar dedeler gibi göçtüler mi şapkalarınla? Deniz zamanın bıraktığı kalmamasından ötürü yaralıydı. Deniz eskiyi özlemişti. Ama eskinin yeniyi yenemeyeceğini görmüştü. Yeniden tat almayı öğrenmesi gerekiyordu ama bu yaşta yeniden tat almayı öğrenmek kolay değildi.

Coşkulu yolcular boş bırakmışlardı Haydarpaşa’yı artık kimseyi el sallayarak uğurlayan yoktu. Kara vagonlarda ölüyordu. Deniz şoförünün kara vagonlardan birini ayarladığını bildirmesiyle Deniz sevinç ile eskiye dönebilecek bir yer olduğunun sevicinle genç delikanlılar gibi vagonuna koşmaya başlamıştı. Ona garip garip bakan insanlar umurunda değildi. İnsanlar farklı olanları hep böyle dışlarlardı bilirdi. Farklılığı bir salgın hastalık gibi görürdüler. Deniz yardımsız bir şekilde ona özel trene bindikten sonra ilk gördüğü koltuğa oturmuştu. Deniz eskilerden bir şey bulabileceği umuduyla treni incelemesine rağmen bu treninde eski tip olmasına rağmen modernleşme sürecine girdiğine girdiğini görmüştü. Hâlbuki her yılın kendine özel bir havası ve güzelliği vardı ama insanların buna saygısı yoktu. Bir şey ya zamanına göre olacaktı ya da yok edilecekti.

Vagon hareket etmeye başladıktan sonra şoför yanına oturarak artan parayı Deniz’ye uzatmıştı:
“Bunu yapma çocuk. Senin fiyatının yarısını ödüyorum. Ha bu arada istediklerim geliyor mu?”
“Geliyor, Deniz Bey. Şey ne fiyatı bu? Anlamadım.”
“Seni beni öldürmek için oğullarım tutmadı mı? Hatta şu en dipte oturan Yahudi’de sana yardımcı olmayacak mı? Sizi satın almak için ve adamım yapmak için çok param var. Yeter ki bana oğullarımı anlat. Ve onlara vereceğim derste bana yardımcı ol. Yaşamak mı istiyorsun o zaman Deniz Bey’in yanında ol. Para, ev ve beyaz Rus or*sp*ları vaat ediyorum. Ama illa beni öldüreceksen o zaman kesin yakalanacaksın ben öldüğüm an. Treni süren adama önceden yerleştirdiğim nabzıma bağlı olan alet patlayacak ve büyük bir kaza gerçekleşecek. Bunu göze alabiliyor musun?”
“Siz her şeyi nasıl biliyordunuz?”
“Ben Deniz Bey’im. İstanbul’un, Ankara’nın ve belli yerlerin Tanrısı benim. Tanrılar her şeyi bilirler!”
“Sizinleyim, Deniz Bey…”

Deniz garsonların önüne koyduğu rakıyı içmeye başladıktan sonra onları dikkatlice izleyen Leh Yahudi’sini işaret etti. Şoför, Deniz Bey’in ondan bu adamı öldürmesini istediği anlamıştı. Deniz Bey’e göz kırptıktan sonra belindeki susturuculu tabancayı çıkardı ve Deniz Bey’e gösterdi. Deniz gülümseyerek rakısını içmeye devam ediyordu. Deniz Bey birden dışarıyı izlemekten vazgeçerek Yahudi’nin gözlerinin içine bakmaya başlamıştı. Yahudi’nin suratındaki ince fırça misali damarlar nefes aldıkça şişiyordu. Deniz Bey, Yahudi’nin korku içinde olduğunu anlamıştı. Deniz Bey önüne konulan her şeyi afiyetle tüketiyordu. Etler, soğuk biralar, rakılar, omletler, likörlü kahveler ve en sonunda üstüne kremalı ahududu. Kendini iyi hissediyordu. Peçete ile ağzını sildikten sonra şoförüne gözünü kırptı. Ve yavaşça ayağına kalktı. Yahudi’de silahına dayanmıştı. Yahudi tam tabancasını ceketinden çıkaracakken Deniz Bey belinde gizlediği silahı çıkararak Şoför ile Yahudi’nin üstüne kurşun yağdırmaya başladı. Yahudi, şoföründe ona silah ile kurşun yağdırdığını görünce şaşırmış ve kandırıldığının çok geç farkına varmıştı.

Kanlar içinde kalan Yahudi’nin gözlükleri yere düşünce Deniz Bey, Yahudi’nin yanına girerek yerdeki gözlüğü aldı ve Yahudi’ye taktı. Sonra Yahudi’nin açık kalan gözlerini kapattı. Ve kanlar içinde olan vücuduna tiksinerek baktı:

“Yahudilerin yüz karası! Biliyorum sen Yahudilerin yüz karasısın. Nerden mi biliyorum?”

Deniz Bey cebindeki gizli bölgeden çıkardığı Tevrat’ı Yahudi’nin üstüne fırlattı. O da gizli bir Yahudi idi. Aynı dine mensup olan birisi tarafından öldürülmeye çalışılması onu çok üzmüştü. Üzüntüsünü gizlemiyordu. Ama en çok çocuklarının yaptıklarına üzülmüştü. Kötü bir baba olduğuna inanmıyordu, sürekli bu fikre karşı çıkıyordu. Çocuklarına yeterince sevgi verdiğini söylüyordu. Tüm suçu ölen karısına atıyordu. Silahı belindeki yere sıkmadan önce şoförüne doğrultup tetiğe bastı. Şoför kendisine doğrultudan çıkan kurşuna karşılık vermek için eli silahına gitmişken kafasına giren kurşun ile mezelerle dolu olan masaya düşerek masayı ortadan ikiye parçalamıştı. Deniz Bey’in keyfi yerine gelmişti. Gülerek şoförünün ölüsünün yanına gitti ve boylu boyunca onun yanına yattı. Şoförün son nefesini duymak istiyordu. Başını şoförün omzuna dayadıktan sonra silahı beline yerleştirdi:

“Oğullarıma öğretmediğim bir şeyi daha gördüm. Katil nasıl seçilir bilmiyorlar. Hele benim gibi bir Tanrıyı öldürmeyi kolay sanıyorlar. Senin de bilmediğin bir şey var çocuk. Oda da senden başka birisi kalmışsa en yakın dostunda olsa silahı kabına yerleştirme. Bak bir hata ölüme neden oluyor işte.”


Şoförün kanı Deniz Bey’in sarı saçlarına bulaşmaya başlamıştı. Deniz Bey silahtan çıkan mermi kovanlarını hissetmeye çalışıyordu. Vücudunda yayınlan bir kadın kokusunu hissetmeye çalışır gibi. Deniz Bey yaşlanmasına rağmen saçlarını boyatmaya devam ediyordu. Deniz yaşlanmayı kolay kolay kabul edecek bir adam değildi. Saçlarına bulaşmış kanı görmek için Tren camında kendine bakmıştı. Bir süre sonradan vagonun durduğunu hissetmişti. Planını işleme sokma zamanı gelmişti. Telefonundan başyardımcısını aradı:

“Deniz Bey’in öldüğü haberini yayınlayabilirsiniz. Yanmış cesedi hastaneye yollayacaksınız. Biz trenin icabına bakacağız. Zaten bir şeylerin icabına bakmak bildiğim en iyi iştir bilirsiniz. Deniz Bey’in öldüğü haberleri yarın gazetelerde yayınlanır gizli hesabımdaki milyon dolarları Bay R isimli hesabıma yatırın. Sonradan da sahte bir nüfus kâğıdı hazırlanmasını istiyorum. Benim yanımda yer alan adamlara şimdiden bahşiş dağıtmaya başla. Bir araba ile sana daha önce bahsettiğim özel hastaneye geleceğiz. Orada yüz değişim operasyonuna başlayabiliriz. Sen yeter ki sahte nüfus kâğıdını unutma. Sonra da vasiyetimi yazdığım videokasetlerini oğullarıma ve karıma gönder.”

Deniz Bey telefonunu kapattıktan sonra garsonun ona getirdiği içine dört mevsim sinmiş konyağını yudumlamaya başladı. Bugün haddinden çok içmişti kendisi de farkındaydı. Sürekli kıkırdıyordu. Konyağı bitirdikten sonra trenden çıktı. Etrafta ne köy ne de bir şehir vardı. Kara vagonu ile yapayalnız kalmıştı. Garsonları umursamadan trene dönük bir şekilde kollarını açtı. Üstündeki çamurlar kabuk bağlamış bir yaraya dönmüştü. Tren başından itibaren patlaya patlaya infilak olmaya başlamıştı. Ölülerin pembe vücutları uçuşarak yok oluyordu. Aynı öldürdüğü or*spu ve kırmızı konak gibi. Deniz Bey alevlere gülümsüyordu:

“Geldim işte buradayım. Ölümü göndüm. Mutlu muyum? Evet, son babalık görevini yerine getireceğim için mutluyum. Yine ilk ben davrandım silaha erkenciyim. Dalga geçtim Azrail ile. Şarap ile birayı birlikte içtim. Akşam sabah, sabah akşam. “

Garsonlardan biri Deniz Bey’in yanına giderek ona bir sigara uzattı:
“Cigara alır mıydınız Deniz Bey? Yakalım Deniz Bey, yakalım cigaranızı. Böyle üşümüyorsunuz değil mi? Ayakkabılarınız yırtılmış fakir bir çocuk gibisiniz. Ne olur ne olmaz önümüz kış… Biz sizin için varız. Sizde bizim için. Ee daha nasılsınız Deniz Bey?”

Deniz genç garsonun uzattığı sigarayı aldıktan sonra “İyiyim, iyiyim” dedi. Yalan atmıştı. Nasıl olduğunu kendisi bile bilmiyordu. Ne zaman sorsalar “İyiyim” derdi. Yıkmak, yakmak hoşuna mı gidiyordu yoksa bunları bir plan çerçevesinde mi yapıyordu emin olamıyordu. Kafası karışıktı çocukluğunda itibaren yakıp yıktığı şeyler peşini bırakmıyordu. Sardunyalar, limon ağaçları, kırmızı konaklar, uzun tırnaklı fahişeler… Son bir kez çocuklarına bir ders verme kararı almıştı. Onlarla son bir kez görüşecekti. Daha fazla vakti yoktu. Baba olduğundan beri hiç vakti yoktu ya aslında. Kimseyi sevememişti, kendini bile. Vakit var mıydı? Vakit yoktu. Ama artık yaşlanmıştı vakitten bol ne vardı? Ölülerini gömecekti. İçindeki ölüleri, dışında ölüleri. Cenazesini kendi taşıyacak. Kendi gömecek ve kendi cesedinin başında ağlayacaktı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerie Adams
Tetikçi
Tetikçi
Valerie Adams


Rp Puanı : 100
Lakap : Kızıl
Mesaj Sayısı : 11

Thomas Giacana Empty
MesajKonu: Geri: Thomas Giacana   Thomas Giacana Icon_minitimePtsi Ocak 23, 2012 8:35 pm

Puanınız: 90!

The Godfather RPG'ye Hoşgeldiniz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Thomas Giacana
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
The Godfather :: Kimlik İşlemleri :: Rp Puanlama-
Buraya geçin: